BÜTÜN YAZILARIM, Güncel

Peygamberimi seviyorum

Hepimiz peygamberimizi seviyoruz.

Ne kadar diye sorarsak, elbette ki cevabımız “çok” olacaktır.

Eğer daha önce O’nun Hz. Ömer ile olan diyaloğunu duymuşsak, belki o zaman cevabımız “nefsimden çok” olabilir.

Eğer yaşınız küçükse, size öğretildiği şekilde “Önce Allah’ı (C.C.) sonra Peygamberimizi (S.A.V.) seviyorum” şeklinde bir cevap vermeniz de beklenebilir bu soruya.

Sevgiyi ölçmenin en belirgin yolu, onu fedakarlıkla sınamaktır. Dolayısı ile yukarıdaki soruya verdiğimiz cevabın doğruluk derecesini hepimiz kendi içimizde test edebiliriz.

Nasıl mı?

Kendi kendimize, O’nun için ne fedakarlık yapabileceğimizi sorarak ve gerçek cevaplar vererek.

Peki onun için fedakarlık nasıl yapılır?

Onun sünnetini yaşayıp elinden geldiğince yaşanmasına yardımcı olarak.

Ama benim anlatmak isediğim konu bu değil.

Sevginin en önemli belirtilerinden biri, birlikte olma eğilimidir.

Birbirini seven insanlar her daim birlikte olmak isterler.

Burada kastettiğim karşı cinsler arasındaki birliktelik değil.

Birbirini seven iki kişi, biri görülünce hemen diğeri akla gelen iki kişidir.

Size Resulullah (S.A.V.)’i seven bir kaç kişiden örnekler vereceğim. Ve umarım ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.

Birincisi Hz. Ömer (R.A.).

Büyük Halife ölüm döşeğindedir. Son bir isteği vardır mübarek annemiz Hz. Aişe’den (R.A.). Biraz sonra ruhunu teslim ettiğinde, cesedinin, sevdiğinin yanına gömülmesi.

Ve haberci gönderir Hz. Aişe’ye.

Haberci sorar, “izin var mı?”

O anda mübarek annemizin neler hissettiğini sanırım tahmin etmek zor değildir. Zira babası ile kocası, kainatın efendisinin yanındaki bir kişilik yeri kendisi için planlamıştır. Ve mübarek cevap verir.

– Ben orayı kendim için düşünüyordum.

– Ancak Allah Resulü’nden o kadar çok “Ben, Ebu Bekir ve Ömer” sözünü işittim ki, bu üçünü birbirinden ayırmaya haya ederim. Kendisine razı olduğumu söyleyin.

der ve haberciyi gönderir.

Hayatta iken ayrılmadılar, ölünce de ayrılmadılar. Birinin adı anılınca diğerleri akla geldi.

İşte ümetinde peygamber sevgisi, işte peygamberdeki ümmet sevgisi.

Başka bir kendini özdeşleştirme hatırası daha.

Allah Resulü vefat etmişti.

Hz. Bilal ezan okumakta güçlük çekiyordu.

Ne zaman minareye çıkıp ezana başlasa,

“EşhedüenLailaheillAllah” a kadar okuyor, sıra “EşhedüenneMuhammedenResulullah” a gelince boğazı düğümleniyor ve ezana devam edemiyordu.

Sonunda bıraktı ezan okumayı.

En sevgili gidince Bilal’in ezanı da gitmişti.

Ve Hz.Bilal sevgilisiz Medine’ye de daha fazla tahammül edemedi.

Hicret etti gitti. Yıllarca başka beldelerde yaşadı sevgili hasretini.

Ve bir gece rüyasında en sevgilisi davet edince koştu tekrar Medineye.

En sevgilisi davet etmişti.

Çıktı minareye.

Başladı ezanı okumaya.

Allahu Ekber Allahu Ekber.

Medine halkı Bilal’in ezanını duyunca sokaklara döküldü.

Allahu Ekber Allahu Ekber.

Belki bazıları Bilal döndü, Allah Resulü de döndü mü diye düşündü.

Hz. Bilal-i Habeşî (R.A.) böyle özdeşleşmişti sevgili peygamberiyle.

Ve o sevgilisi, Miraç’ta bu derisi kara yüreği ak sevgili ümmetinin ayak seslerini duyuyordu.

Dönelim bize.

Acaba bize dışarıdan bakan birinin aklına Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) geliyor mu? Yaşantımızla bunu sağlayabiliyormuyuz?

Ya da bize bakan bir kimsenin aklına ne geliyor?

Yani en çok neyi seviyoruz?

0 Yorumlar
Paylaş

Muhiddin Yenigün

Bu konuda sizin de söyleyecekleriniz ya da sormak istedikleriniz varsa aşağıya yazabilirsiniz (yayınlanacağını garanti etmiyorum):

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: