BÜTÜN YAZILARIM, Güncel

Bir Ayetin Düşündürdükleri: Bakara-30

bir-ayetin-dusundurdukleri-bakara-30

Bundan bir kaç hafta önce Cuma Namazı öncesi hoca efendinin vaaz sırasında okuduğu bir ayet ve o ayetin bana hatırlattıkları işbu yazının sebeb-i vücududur ve içeriğini teşkil etmektedir.

Bakara Suresi’nde, İblis’in Şeytana dönüşmesinin anlatıldığı ayetin hemen öncesinde insanın yaratılış serencamından bahsedilir. Hem de fiilî yaratma aşamasından itibaren değil, ta proje aşamasından itibaren.

Burada proje kelimesi, kullanırken beni rahatsız ettiği gibi okurken de sizi rahatsız etti mi bilmiyorum ama fiilî yaratmadan önceki aşamayı anlatacak başka kelime bulamadım. Dolayısıyla rahatsız olsam da bu kelimeyi kullandım.

Rahatsız oldum, çünkü Rabbimizin insanı yaratmak için bir projeye ihtiyacı yoktur. Fakat düşündüm ki; bu aşamadan bahsediyorsa bize gönderdiği kitabında, bu süreçten haberdar olmamızı istemiştir.

Ya da süreci böyle bilmemizi…

Neyse!

Hâlâ ayete gelemedik.

Rabbimiz insanı yaratacağını ilk önce, aralarında henüz isyan etmemiş olan İblis’in de bulunduğu meleklere bildiriyor. Ayetten, bu bildirmenin “Bu böyle olacak.” tarzında bir bildirme değil de “Siz ne diyorsunuz?” tarzında bir bildirme olduğu anlaşılıyor. Zira meleklere de söz hakkı verilmekte.

Ayet şöyle:

Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. (Bakara Suresi 30. Ayet)
Bu ayet ile ilgili o güne kadar okumuş ve işitmiş olduğum açıklamalarda, tefsirlerde, yorumlarda hep şundan bahsedilirdi.

Allah C.C. insandan önce dünyada başka halifeler de yaratmış, onlar da sonradan kan dökücülere dönüşmüşlerdi. Muhtemelen de bahsedilen taife cinlerdi.

Daha önceki tefsirlere, açıklamalara itiraz etmeyerek işin daha önce okumadığım bir boyutundan bahsetmek istiyorum. Bu arada şunu da biliyorum ki; benim okumamış olmam bundan bahsedilmemiş olduğunu göstermez.

Meleklerden Üstün Olabilmek

Öncelikle, ben şunu anlıyorum ki: Bu ayette Rabbimiz meleklere, kendilerinden daha üstün OLMAYA ELVERİŞLİ bir mahluk yaratacağını haber vermektedir. Nitekim sonraki ayetlerde, meleklere, insana secde etmelerini emretmesiyle ve İblis’in insanla üstünlük yarışına girişmeye yeltenmesiyle de bu ortaya çıkmaktadır.

Ancak benim bahsedeceğim kısım burası değil.

Acaba melekler yaratılacak halifenin kan dökücü olacağını nasıl tahmin ettiler?

Hiç Düşünmezler mi?

Cevap araştırmaya geçmeden önce şunu belirtmek istiyorum ki: Burada yazılacakların hepsi “olabilir” parantezinde yazılmış yorumlardır, kafa yormalardır. Yoksa; “La ya’lemûl ğaybe illaAllah” yani “Gaybı ancak Allah C.C. bilir.” kanununun dışına çıkacak (ya da çıkabilecek) değiliz.

Zaten Rabbimiz de Kur’an-ı Keriminde sıkça “Hiç düşünmezler mi?” demiyor mu?

Cevaplara gelirsek:

Burada bir kaç satır önce de sözünü ettiğimiz ve bu kısmın tefsirinde en çok sözü edilen, “önceki halifeler veya mahluklar” ilk akla gelen cevap. Belki cinler, belki başka mahluklar; belki halife sıfatıyla, belki bu sıfata sahip olmadan dünyaya gönderilmiş ve kan dökücülere dönüşmüş olabilirler. Melekler de bu tecrübeye atıf yapıyor olabilirler.

İkinci ihtimal Meleklere bunun Rabbimiz tarafından bildirilmiş olabileceğidir.

Üçüncü ihtimal, insan yaratılırken kaderiyle birlikte yaratılacağından Meleklerin Levh-i Mahfuz’u görmüş olabileceğidir.

(İkinci ve üçüncü ihtimalleri internetten buldum.)

İsimlere ve Sıfatlara Ayna Olmak

Dördüncü bir ihtimal de şudur ki; Cuma vaazı sırasında benim aklıma gelen de budur:

Rabbimizin, yaratacağı mahluku tarif ederken kullandığı “halife” kelimesi (bazı müfessirlerin de dediği gibi), bu mahlukun Rabbimizin isimlerinin ve sıfatlarının (bir kısmının) üzerinde tecelli ettiği, bu isimlere ve sıfatlara ayna olan, bu isim ve sıfatların çok çok küçük birer numuneleri ile donatılmış bir mahluk olacağına işaret etmekteydi.

Ve melekler biliyorlardı ki, bu isim ve sıfatlar birliği gerektirmekteydi. Bu vasıflar ortak kabul etmezdi. Bir arabayı iki şoför kullanırsa kazanın kaçınılmaz olduğu gibi, kainat da bu isim ve sıfatlara sahip tek bir zat tarafından yaratılmış ve idare edilmekteydi.

Aksini düşünmek kâinatın helâk olması demekti.

Ya da hiç olmaması…

Kısaca, bir olan Allah C.C., ancak bu isim ve sıfatlara sahip olabilirdi. Zaten kendisi de, bu sıfatların kendisinden başkasında da olduğunun iddia edilmesini, yani bilinen ifadesiyle şirk, ortak koşmayı asla  affetmeyeceği bir suç olarak bize bildirmektedir.

Bunu bilen melekler de, minik tanıtım numuneleri nispetinde de olsa bu vasıflarla donatılmış, milyonlarca mahlukun yeryüzüne yayılması ile bunların bir arada bulunamayacağını tahmin etmişlerdir -ki insanlık tarihi boyunca da onları haklı çıkarmak için gösterilen yoğun gayret eksik olmamıştır.-

Ne Kadar Yüce Bir Yaratıcımız Var

Rabbimizin, kendisini tanımamız için bize verdiği, kendisine ait sıfatların birer küçük numunelerini ölçeğe vurup ne kadar yüce bir yaratanımız olduğunu düşünmek ve ona karşı sevgi, saygı, itaat, hürmet ve kulluğumuzu arttırmak; bu vasıfları doğru ve hakkıyla, yaratılış gayesine uygun olarak kullanmaktır.

Bu küçücük numunelerle sarhoş olup bunların kaynağını bulamayan, aramayan, göremeyenler maalesef kaynağı kendilerinden bilmekte, farkında olmadan kendi Rab’liklerini ilân etmekte, dolayısıyla da şirke (ortaklığa) tahammül edemeyip kan dökmektedirler.

Aslında bakmasını becerebildiğimiz zaman Rabbimiz her şekilde bize kendini göstermektedir.

Bakınız bu noktada bir ters mantık yürütelim.

İnsanlarda olan bu vasıflar çatışmalara sebep olmakta ve ortaklığa tahammül edememektedir. Tüm evrene baktığımız zaman ise, insanın kurcaladığı yerler hariç müthiş bir intizam ve kurallılık gözlenmektedir. Buna misal bir kuyruklu yıldızın kaç yüzyıl sonra dünyanın kaç kilometre yakınından geçeceğini bilmemizdir.

Sonsuz İlim İrade ve Kudret Sahibini Bilmek

Bu evrenin var olabilmesi için, büyük ölçekte* bizdeki bu vasıflara ihtiyaç olduğuna göre (bilgi, güç, tercih etme, tasarlama vs.; ya da İlim, İrade, Kudret…) ve kainatta böyle büyük bir intizam hakim olduğuna göre, demek ki; kainatta bu vasıfların sosuz ölçekte bir arada toplandığı bir Zat vardır ve bu zat TEKtir. Bu intizamın devam edebilmesi (hatta başta var olması) için bu sıfatların bir noktada toplanması gerektiği gibi, İlâhlık da birden fazla kişiye pay edilemez. Bu kainat TEK olan bir zat tarafından yaratılmıştır.

Rabbim bizleri, kendisini bilmemizi istediği gibi onu bilenlerden, bizden olmamızı istediği gibi ona kul olanlardan eylesin.

Verdiği nimetlerle sarhoş olup gözü dönenlerden değil, o nimetlere şükürle kendisine iltica edenlerden eylesin.

Amin.

*: “büyük ölçüde” değil, “büyük ölçekte”. Yani “bizdeki vasıfların bir çoğuna” değil, “bizdeki vasıfların sonsuz büyüklerine”.

0 Yorumlar
Paylaş

Muhiddin Yenigün