BÜTÜN YAZILARIM, Güncel

Kazan

kazan

Nasreddin Hoca bir gün bir komşusundan ödünç kazan ister. İşini gördükten sonra kazanın içine bir tencere koyarak komşusuna iade eder.

– Hoca bu ne?

– Gözün aydın komşum, senin kazan doğurdu.

Komşusu şaşırır ama sesini çıkarmaz. Kazanı ve tencereyi alır.

Bir zaman sonra Hoca yine komşusunun kapısındadır ve yine kazanı istemektedir. Geçen seferi hatırlayan komşusu seve seve kazanı verir hocaya. Fakat günler geçmesine rağmen Hoca kazanı geri getirmez. Sabrı taşan komşusu en sonunda soluğu Hoca’nın kapısında alır. Kapıyı açan Nasreddin Hoca ağlamaklıdır.

– Hoş geldin komşum.

– Hiç de hoş gelmedim Hoca. Benden kazan almıştın ama ne kadar zaman geçti, hiç getiresin yok.

– Sorma başımıza geleni komşum. Ben de sana gelip durumu anlatmak istiyordum ama nasıl anlatacağımı bilemiyordum. Senin kazan sizlere ömür.

– Nasıl sizlere ömür, Hoca? Hiç kazan ölür mü?

– A komşum, doğurduğuna inandın da öldüğüne neden inanmıyorsun?

Bu fıkra Nasreddin Hoca’nın en bilinen fıkralarındandır ve birçok sosyal mesajlar içermektedir.

Zaten şimdiye kadar tanıdığımız Nasreddin Hoca insanlara sosyal mesajlar veren komik bir adamdır.

Bu girişten sonra Nasreddin Hoca’yı yazının sonuna doğru tekrar rahatsız etmek kaydıyla biraz rahat bırakalım ve bambaşka bir konuya geçelim.

Allah’ın (C.C.) insanlık tarihi boyunca peygamberler ve kitaplar aracılığıyla gönderdiği emir ve yasaklar arasında en çok önem verdiği hiç şüphesiz tevhid inancıdır. Tekliği, her şeyi kendi yaptığı ve her varlığın vücudu ve varlığı ona bağlı bulunduğu hakkında en küçük bir istisnası yoktur. Kabul etmeyenleri çok şiddetli tehdit eder ve bunu kesinlikle affetmeyeceğini açıkça ifade eder.

Bununla birlikte insanlık tarihi boyunca şeytan ve aveneleri de şirk tohumlarını insanlar arasına saçmışlardır. Çoğu zaman başarılı da olmuşlar pek çok insanın dünyadan imansız ayrılmasına sebep olmuşlardır.

Şirk denince genellikle aklımıza putlar gelir ancak bu günkü konumuz başka bir şirk çeşidi. Bu şirk çeşidi Resûlullah’ın (S.A.V.) görevi başına geçtiği dönemde de çok yaygın olan bir şirk çeşididir. Bu şirk çeşidi, o zaman en yaygın üç inanışın mensuplarında üç farklı şekilde ortaya çıkmaktaydı.

  • Birinci grup olan Yahudiler “Üzeyir Allah’ın (C.C.) oğludur.” diyorlardı.
  • İkinci grup olan Hristiyanlar da “Mesih (A.S.) Allah’ın (C.C.) oğludur.” diyorlardı.
  • Üçüncü en yaygın grup olan putperestler ise “Melekler Allah’ın (C.C.) kızlarıdır.” diyorlardı.

Bunların hepsine Allah (C.C.) İhlâs suresinde cevap veriyor ve onları yalanlıyordu.

Görülüyor ki, tüm din ve inanışlarda Allah’a zürriyet isnat etmek şeytan ve avenesi için vazgeçilmez bir görev olmuş, bu konuda özel çaba sarf etmişlerdir. Peki, acaba şeytan ve avenesi neden bu konuyu bu kadar ciddiye almış, bu kadar önem vermiş olabilir?

Bunun cevabı için yaratılmışlara, yaratılmışlar arasından da canlılara bakmamız gerekir.

Bu âlemde yaratılmış olan her canlının üç ortak özelliği vardır. Doğar, ürer ve ölürler.

Bu üç özelliğin tüm yaratılmışlarda ortak olmasının yanında başka bir ortak yönleri de hiç birinin Allah’a (C.C.) ait bir vasıf olmamasıdır.

Allah’a (C.C.) ölümlü demek şeytan ve avenesinin insanları ikna edemeyeceği bir şeydir. Hiç kimse âlemleri yaratan yaratıcının öleceğini kabul etmez. Aynı şekilde, zamandan bağımsız olacağından âlemlerin Rabbi için bir başlangıç noktasını inananlara kabul ettirmek, şeytan ve avenesi için oldukça zor bir uğraş olacaktır.

Gel gelelim çocuk sahibi olma konusu iyi süslenirse istismarın daha kolay olabileceği bir alandır. Yukarıda saydığımız gruplarda da görüldüğü gibi işe yaradığı da sıkça görülmektedir.

İşte bu şekilde insanların zihnine Allah (C.C.) için çocuk isnadı fikrini yerleştirdiklerinde yaratılmışlara ait bir vasfı yüce yaratıcıya yapıştırmış olacak, onun da yaratılmışlar gibi düşünülmesine yol açmış olacaklardı. Bir kez bunun yolu açılırsa da o yoldan artık istediklerini yapabilecekler, evlendirecekler, savaştıracaklar ve her canlı gibi öldürebileceklerdi. Tıpkı Olympos’takiler gibi…

“Akşehir’de büyük din adamı ve değerli zat “El-Mevla Hazret Şeyh Hoca Nasreddin”‘in kabri vardır.” der Evliya Çelebi. “Büyük din adamı” tarifi bizim alıştığımız sokakta stand-up yapan Nasreddin Hoca tarifine pek uymasa da ismin sonundaki “Hoca” sıfatı Evliya Çelebi’yi doğrulamaktadır.

Şimdi kazan meselesini tekrar bir düşünelim. Belki de Nasreddin Hoca böyle bir hadiseyi hiç yaşamamış, öğrencilerine yukarıdaki konuyu anlattığı bir derste konuyu pekiştirmek için anlatmıştır kazan hikâyesini…

Belki de faiz konusunun sonunda…

Belki “göle maya çalma” hikâyesini tebliğ konusunun sonunda anlatmıştır.

“Parayı veren düdüğü çalar” hikâyesini cenneti anlatırken.

Kim bilir?..

0 Yorumlar
Paylaş

Muhiddin Yenigün

Bu konuda sizin de söyleyecekleriniz ya da sormak istedikleriniz varsa aşağıya yazabilirsiniz (yayınlanacağını garanti etmiyorum):

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.