BÜTÜN YAZILARIM, İnceleme

Eurovision şarkı yarışması tarihimiz

mayista-hadise-cikacak

Avrupa ülkeleri her yıl olduğu gibi bu yıl da bir yarışma için hazırlıklara başladı.

İsmi Euro-vision olmasına rağmen sınırları Europe ile sınırlı kalmayan bu yarışmaya biz de bu sene iddialı gidiyoruz.

Türkiye’nin televizyonla yeni tanıştığı yıllarda, yani ortada doğru dürüst bir programın olmadığı dönemlerde karşısında bulduğu bir yarışma örovizyon.

Doğru dürüst program yoktu derken doğruyu söylüyorum. Örnek vermek gerekirse, anneannemin artistik patinaj yarışmalarını izlediğini, izlemekle kalmayıp takip ettiğini, televizyonda artistik patinaj yarışmaları olduğu zaman “irina-rosina çıktımı” şeklinde sorgulama yapacak derecede yarışmacıların isimlerine dahi hakim olduğunu belirtebilirim.

Böyle bir ortamda insalar yeni aldıkları televizyonun ekranında bir şarkı yarışması buldular. Hem de her daim kendilerini karşısında ezik hissettikleri Avrupa ülkeleri ile yapılan bir yarıştı bu.

1975 yılında başlayan bu maceraya Semiha Yankı’nın seslendirdiği “seninle bir dakika” isimli şarkı ile katıldık.

Şarkının ismine bakınca “seni bi dakka görmek için neler vermezdim, duygusunu anlatılıyor” düşüncesi oluşsa da şarkı sözlerine bakınca o bir dakikanın başka eylemler için değerlendirildiği ortaya çıkıyor.


Sevmek bir ömür sürer
Sevişmek bir dakika

Tıpçıların PREMATÜR EJAKÜLASYON dediği durumu anlatan bu şarkı ile Stockholm’den ağzımızın payını almış şekilde sonuncu olarak döndük tabiatıyla. İşin tuhafı o yıl sonuncu olan şarkıyı 2003‘te Eurovision, yarışmanın gelmiş geçmiş en iyi 20 şarkısından biri olarak seçti.

Sonra yıllarca Milli maç havasında izledik Eurovision’u. Bize oy veren dost vermeyen düşmandı. Oysa şimdi anlaşılıyor ki bize kimsenin oy verdiği falan yok. Bugüne kadar en fazla oy aldığımız ülkeler sırasıyla Almanya, Fransa, Hollanda, İsviçre ve Belçika. Şimdi sizde bana içinde en fazla gurbetçilerimizin olduğu ülkeleri sıralayın bakalım bir paralellik görebilecekmisiniz?

Tıbbî içerikli şarkıdan 5 yıl sonra 1980‘de Ajda Pekkan ile o zamana kadar ki en büyük başarımızı elde ettik. 23 puanla 15. olduk. Tıpla bu işin yürümeyeceğini anlayan Süperstar “ekonomi” temalı bir parça ile temsil etmişti bizi.

Türkiye’nin 70 cent’e muhtaç olduğu dönemlerde petrol isimli bu parça içerde çok sevilmişti.

Ajda’nın 19 Nisan’da Hollanda’da sondan 4. olarak yapmış olduğu bu DEVRİM maalesef döndükten 5 ay sonra çok daha büyük bir devrimin gölgesinde kalıyordu.

Ekonomik temalı şarkıdan da doğru dürüst bir verim alamayınca, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük Eurovision hatasını yapıyor ve 3 yıl sonra yarışmaya Opera diye bir şarkı ile katılıyorduk.

Avrupa milletleri bu çıkışımızı “tereciye tere satmak” olarak algıladığından mı yoksa “kültürel yalakalık” olarak gördüğünden mi bilinmez şarkıya hiç rağbet edilmedi. 1983 yılında Çetin ALP’in seslendirdiği opera, kendisinden 4 yıl sonra Seyyal Taner’in egale edeceği ve kırılması imkansız olan 0 (yazı ile sıfır) puan rekorunu kırıyor ve Türk Eurovision tarihine geçiyordu. Fakat maalesef bir beste yarışması olan Eurovision’da Opera’nın başarısızlığı, suçu sadece şarkıyı yorumlamak olan Çetin ALP’e fatura ediliyordu. Oysa Alp, “bu şarkı anca bu kadar yorumlanır” dercesine iyi bir yorumla sahnelemişti şarkıyı.

Bir sonraki yıl Halay’la 37 puan toplayıp 12.lik gören Türkiye 1986’da önlenemez yükselişini sürdürüp, Halley’le 9.luğu tam 53 puan toplayarak kazanıyordu.

Fakat maalesef bu yükseliş kısa sürdü. Bu dokuzunculuğun ertesi yıl Seyyal Taner’le Çetin Alp’in rekorunu egale etmeyi bir iş kazası olarak nitelendirsek te 1987‘den 1997‘ye kadar olan 10 yıllık sürede 12.likten yukarısını ve 57 puandan fazlasını göremedik.

Üstelik bu dönemde bizi temsil edenler arasında, MFÖ, Kayahan, İzel, Reyhan Karaca gibi isimler vardı.

Bu on yıllık sürece Türkiye’yi iki yıl üst üste temsil eden Şebnem Paker son verdi. 1996‘da 57 puanla 12. olan Paker ertesi sene gerçekten büyük iş yaptı. Dinle adlı şarkısı ve bir önceki yıldan kalan tecrübesi ile 3. olurken tam 121 puan ve bir milletin kalbini kazanıyordu.

Biz artık Türkiye’nin birinciliğinin işaretleri geliyor diye düşüneduralım, 1998-2002 arasındaki 5 yılda alınan dereceler 14,16,10,11,16 şeklinde sıralanıyor ve son 16.lıkla da eskisi gibi, gene bu işlerin olmayacağı fikri öne çıkıyordu.

Zaten Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı gibi, domuzdan post, gavurdan dost olmazdı. Bunlar bizi asla birinci yapmazlardı.

Lâkin 2003 yılı geldiğinde gerçekten devrim gibi kararlar alındı. Öncelikle yarışmaya Sertab’ı elemesiz gönderdik. Yani Sertap şarkıyı sipariş üzerine yaptı. Üstelik ilk defa olarak, yarışmaya katılacağımız şarkı İngilizce’ydi.

Sertap şarkıyı yaptı, sonra SONY ile anlaşıp yarışmadan önce tüm Avrupa’da dinlenmesini sağladı. Yarışma yapıldığı sırada, ilgili herkesin kulağı Sertab’ın şarkısına aşina idi. Ve bu yatırım meyvesini verdi. İlk ve tek birinciliğimiz onunla geldi. 167 puan toplayan Sertab yarışmayı Türkiye’ye getirmişti.

2004‘te evsahibi olduğumuz yarışmaya aynı anlayışla hazırlandık. Bu defa temsilcimiz Athena idi. Fakat bu defa rakipler’de çok iyi idiler. Harika bir şarkı ve harika bir sahne performansı gösteren Athena Sertab’dan 28 puan fazla toplamasına rağmen ancak 4. olabilmişti. Türkiye’den yarışma Ukrayna’ya Ruslana’nın ellerinde gitti. Oradan da Yunanistana geldi.

Fakat ne hikmetse bir sonraki yıl anlayış değişti ve temsilci seçiminde yeniden yarışmaya dönüldü. Fransa’da şarkıcılık yapan Gülseren isimli biri Rimi Rimi Ley diye bir şarkı ile Türkiye’yi temsil etme hakkı kazandı. Sahnede, arkasındaki dansçıları bile şaşırtacak bir performans sergileyen Gülseren, bu iyi gidişimize dur dedi ve 13. oldu. Yarışmadan sonra arkasındaki ekibinde bulunanlar; “Sahnede neden bu kadar çığlık attığını anlamadık, provalarda böyle bir şey yoktu” şeklinde açıklamalar yaparak, orada sahneye çıkacak kişinin gerçekten profesyonel olması gerektiğini dile getirmişlerdi.

Neyse ki bir sonraki yıl tekrar sipariş usulüne dönüldü de, işin daha da kötüye gitmesi engellendi.

Ama Sibel Tüzün’le pek daha iyiye de gitmedi. Tüzün ancak 11. olurken özellikle Yugoslavya’nın dağılması ile oluşan ülkeler ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla oluşan ülkelerin kendi aralarında yapmış oldukları ittifak iyice gün yüzüne çıkmaya başladı. Hâlâ da artarak devam ediyor. Buna nasıl bir çözüm bulacaklarını merak ediyorum açıkçası. Çünkü böyle giderse yarışma çığrından çıkacak.

Bu ittifaklara rağmen son iki yılda Kenan Doğulu ile 4., Mor ve ötesi ile de 7. olduk. Mor ve ötesinin tarzı’nın eurovision için ne kadar uygun olduğu tartışılabilmekle birlikte aldığı 137 puan’da Türkiye’nin artık burada iddialı olduğunu gösteriyor.

Bu yıl 16 Mayıs’ta Moskova’da final’i yapılacak olan yarışmaya yine İngilizce, yine çok iddialı bir şarkı ve yine çok iddialı bir şarkıcı ile katılıyoruz. Gördüğüm kadarıyla Hadise gittiği her yerde şarkısının tanıtımını yapıyor ve bu işi iyi beceriyor. Sertab gibi bir promosyon yaptımı bilemiyorum ama umarım yapmıştır.

Bu yıl ben Türkiye için olabilecek en kötü sonucun 4.lük olacağını tahmin ediyorum. Hadise ve şarkısının ilk açıklandığı zaman birinci olur diyordum ama Fransa’nın Patricia Kaas gibi bir dev isimle katıldığını duyunca o kadar da emin olamıyorum artık. Ama yine de ilk iki sıra normal sonuç olur diye tahmin ediyorum. Tabii kutsal ittifakların ne derece bozulabileceği de en önemli etkenlerden.

Bu arada Türkiye’nin yarışmaya İngilizce şarkı ile katılmasını eleştirenlere de şunu söylemek isterim. Milli futbol takımında “Aurelio” isimli futbolcu olan, bazı milli sporcularının yanında Türkçe tercüman bulunan bir ülkenin basit bir şarkı yarışmasına İngilizce şarkı ile katılması hiç de yadırganacak bir şey değil.

Hem yarışma’ya İngilizce şarkı ile gitmek Türkçeye zarar veriyor derler hem de başbakan İngilizce konuşmuyor diye eleştiriler. Hey Allah’ım Ya Rabbim ya.

0 Yorumlar
Paylaş
Etiketler:

Muhiddin Yenigün

Bu konuda sizin de söyleyecekleriniz ya da sormak istedikleriniz varsa aşağıya yazabilirsiniz (yayınlanacağını garanti etmiyorum):

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.